2013 yılından 2020 yılına hayvana cinsel şiddet konusunda hiçbir gelişme kaydedememişiz. 2013 yılında da bir büyükşehrin göbeğinde bir köpeğe cinsel şiddet uygulanıyordu, 2020 yılında da aynı şey yaşanıyor.
Yıl 2013. Ataşehir’de Ayşa isimli köpek cinsel şiddete maruz kaldı. Ayşa sahipli köpek olduğu için fail hırsızlık suçundan ceza aldı. Ayşa sahipli bir köpek olmasaydı fail sadece idari para cezası ile cezalandırılacaktı.
Yıl 2020. Ankara’da bir fail sahibi tarafından kendisine emanet edilen bir köpeğe saatlerce cinsel şiddet uygulayarak köpeği öldürdü. Başka suçlardan araması olduğu için yargılama sürecinde tutuklama tedbiri uygulandı, yoksa o da serbest kalacaktı.
Gördüğünüz gibi 2013 yılından 2020 yılına hayvana cinsel şiddet konusunda hiçbir gelişme kaydedememişiz. 2013 yılında da bir büyükşehrin göbeğinde bir köpeğe cinsel şiddet uygulanıyordu, 2020 yılında da aynı şey yaşanıyor.
Geçen günlerde hayvan hakları savunucusu örgütler tarafından yürütülen sosyal medya çalışması, ülkemizdeki korkunç cinsel şiddet arşivini gözler önüne serdi. Yavru kediye cinsel şiddet uygulayan Bilal Çakmak’ı, Kartal’daki dükkanında bir köpeğe bir ay boyunca cinsel şiddet uygulayan Mehmet Haner’i ve daha birçoğunu hatırladık.
Peki neden? Neden biz 2013 yılında da hayvana cinsel şiddet suç kapsamına alınsın diyorduk, 2020 yılında da aynı şeyi söylemeye devam ediyoruz? Gerekli gereksiz birçok düzenlemenin torba yasa adı altında hızla kabul edildiği TBMM’de toplumun sorgusuz şartsız ortaklaşması gerektiğini düşündüğümüz hayvana cinsel şiddetin suç kapsamına alınması gibi bir konuda yasal düzenleme neden yıllardır yapılamıyor?
Öncelikle Sorgulamamız Gereken Konu, Hayvana Cinsel Şiddete Yeterli Tepki Gösteriliyor mu?
Hayvana cinsel şiddet olaylarında sadece hayvan hakkı savunucusu sivil toplum kuruluşları ya da bireyler tepki gösteriyor. Hayatını herhangi bir hayvanla paylaşmayan ya da sokaklarda yaşamlarını sürdüren hayvanların yaşamlarına katkı sağlamayan, belki onların farkında bile olmayan insanlardan hiç ses çıkmıyor. Bu noktada konuya farklı bir yerden bakmamız gerekiyor. Hayvana uygulanan cinsel şiddeti umursamayan bir insan, şiddeti uygulayan faille birlikte yaşamaktan, onunla aynı ortamları paylaşmaktan, belki hayatının bir noktasında onunla karşılaşmaktan ya da failin toplumdaki diğer bireylere yapabileceği kötülüklerden hiç endişe duymuyor mu?
Ya da daha da ileri gidelim, sokaklarda yaşamlarını sürdüren hayvanlardan nefret eden bir insanı ele alalım. Her ne kadar hayvanlardan nefret etse de bu kişinin de cinsel şiddet gibi bir kötülüğe tepki göstermesi gerekmez mi? Her zaman söylediğimiz şey; hak savunuculuğunda argümanlar, sevgi üzerinden değil, yaşam hakkı üzerinden oluşturulmalıdır.
Her ne kadar kulağa inanılmaz gelse de, maalesef bu konuda karşı argümanlar da var. Hayvana cinsel şiddetin kültürümüzün bir parçası olduğu, erkeklerin çoğunluğunun hayatlarının bir döneminde hayvana cinsel şiddet uyguladıkları, bunun bu kadar da abartılacak bir şey olmadığı, böyle bir şeyin kanunda yer almasının ülkenin adını kötüye çıkaracağı, ülkenin adının hayvana cinsel şiddetle anılmasının hoş olmayacağı gibi korkunç argümanlar çekinmeden dile getiriliyor. Sorunun temeli zaten burada başlıyor, böyle bir konuda toplum olarak ortaklaşmamız gerektiğini düşünüyoruz ama gördüğünüz gibi toplumun belli bir kesimiyle bu ortaklaşmayı sağlayamıyoruz.
Hatta bazı cinsel şiddet faillerinin eşlerinden: “Ne olmuş yani, başka kadına gitse daha mı iyiydi? En azından ihtiyacını hayvanla gidermiş.” şeklinde argümanlar bile duyuyoruz.
Bu karşı argümanların etkisiyle yıllardır gündeme gelen Hayvanları Koruma Kanunu’nda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun tekliflerinde hayvan şiddet suç olarak düzenlenmesine rağmen, hayvana cinsel şiddet özellikle suç kapsamı dışında bırakıldı. Hayvana cinsel şiddet sanki toplumumuzda yaşanmıyor, böyle bir sorunumuz yok imajı çizilmeye çalışıldı. Neyse ki 2019 yılında kurulan TBMM Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu raporunda hayvana cinsel şiddetin de suç kapsamında alınması önerildi.
Mevcut Hukuki Düzenlemeye Göre, Hayvana Cinsel Şiddet Fiili İçin Öngörülen Yaptırım Nedir?
Mevcut hukuki düzenlemeye göre hayvana cinsel şiddet suç değil, kabahat ve yaptırımı da idari para cezası. Uygulamada cinsel şiddet faillerinin TCK md.225 kapsamında hayasızca hareketler suçundan cezalandırılmaları için çaba gösteriyoruz. Bu suç için öngörülen yaptırım 6 aydan 1 yıla kadar hapis cezası olduğu için, fail bu suçtan ceza alsa bile yine cezaevine girmiyor. Zaten bu suç hayvana cinsel şiddet için düzenlenmiş bir suç değil, “alenen cinsel ilişki ve teşhircilik” için düzenlenmiş bir suç. Elimiz kolumuz bağlı olduğu için farklı düzenlemelerden sonuç çıkarmaya çalışıyoruz. Hayvana cinsel şiddet bu şekilde başka yerlerden yama yaparak mücadele edebileceğimiz bir konu değil. Bu cezasızlık durumunu sona erdirmediğimiz sürece, daha uzun süre hayvana cinsel şiddet olayları gündemi işgal edecek gibi görünüyor.
Ekim ayında TBMM Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu tarafından hazırlanan raporun kanun teklifine dönüştürülerek ilgili meclis komisyonuna havale edilmesi bekleniyor. TBMM Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu hazırladığı raporda hayvana cinsel şiddetin suç kapsamına alınmasını önerdi. İlgili meclis komisyonunda ve sonrasında genel kurulda bu yöndeki öneri korunmalı ve hayvana cinsel şiddet suç kapsamına alınmalıdır. Tabii hayvana cinsel şiddetin suç kapsamına alınması tek başına yeterli değil, getirilen yaptırımın gerçek anlamda caydırıcı olması ve failin cezaevine girmesini sağlaması gerekmektedir. Failin en az 6 ay cezaevine girmesi için getirilecek yaptırımın alt sınırı en az 3 yıl olmalıdır.
Bu yazıda son günlerde gündemde olduğu için hayvana cinsel şiddete odaklanmış olsak da yazdığımız her şey hayvanlara yönelik tüm şiddet fiilleri için geçerlidir.
Hayvana şiddet suçtur!